Cervantes , Kılıç Ali Paşa Camiinde Amele ıdi

Cervantes , Kılıç Ali Paşa Camiinde Amele ıdi

Roma’ya papaz olmaya giderken Osmanlı leventlerine esir düşen İspanyol yazar Cervantes, İstanbul’a getirildi. Ve Tophâne’deki Kılıç Ali Paşa Cami’nin inşâsında taş taşıyarak Mimar Sinan’ın emrinde çalıştı. Meşhur eseri Don Kişot’u yazmadan önce, Osmanlı câmilerinde amelelik yapıyordu.

AYASOFYA’NIN KARDEŞİ

     Mimar Sinan’ın ustalık devri eseri olan bu câmiyi, Kaptanıderyâ Kılıç Ali Paşa, Mimar Sinan’a yaptırdı. Ser mühendisân-ı cihan mîmâr-ı bî akrân Mimar Sinan, bu camii şerîfi, Ayasofya’nın küçültülmüş bir modeli olarak ibnâ ve inşâ buyurmuşlardı.

     Cami, Ayasofya’nın küçültülmüş bir modeli gibidir lâkin Mimar Sinan bu camiyi Ayasofya’nın basit bir kopyası şeklinde değil de, onun eksik yönlerinin tamamlanıp, mimari yönden daha geliştirilmiş hali olarak yapmıştır. Yani bu cami, basit bir taklit değil, Ayasofya mîmârîsinin bir ileri aşamasıydı. İhtimal ki Mimar Sinan şu düşüncelerle yapmıştı bu camiyi: “ Ayasofya’nın mimarları Antemius ve İsidorus yerinde ben olsam bu binayı nasıl yapardım. Ya da Ayasofya esasen böyle olsa daha mükemmel olurdu. ” İşte bu düşünceden ortaya çıkan eser: Kılıç Ali Paşa Camii.

DENİZDE BİR CÂMİ…

     Rivâyet edilir ki; Kılıç Ali Paşa, tüm kaptânıderyaların yaptığı gibi deniz kenarına bir cami yaptırmak istedi. ( Osmanlı kaptanıderyaları hep deniz kenarlarına cami yaparlardı. Kılıç Ali Paşa, Sinan Paşa, Kaymak Mustafa Paşa, vs. ) Bu arzusunu Sultan 3. Murat Hân’a arz ederek, kendisine yer göstermesini istedi. Sultan Murat latîfe edip:

     —Sen ki deryâlar serdârısın. Bir de benden kara toprak mı istersin. Camini dahi denize yapman münâsiptir.

     

     Kılıç Ali Paşa, Tophâne’deki bu sâhilde, denizi doldurarak küçük bir yarımada oluşturdu ve câmisini bu yarımadaya kondurdu. Câminin avlu duvarları, yapıldığı dönemde denize bitişikti. Zamanla deniz o kadar dolduruldu ki, boğaz sâhilleri câmiden uzaklaştıkça uzaklaştı ve şimdiki mesafeye ulaştı.

     Halk arasında, fâsılasız kırk gün sabah namazını Kılıç Ali Paşa Câmii’nde cemaatle kılanın muhakkak Hızır Aleyhisselâmı göreceğine inanılırdı ve dört bir yandan bu niyetle gelen insanlar câmiyi doldururdu.
Kılıç Ali Paşa’nın bu câmide kıldığı son namaz da bir sabah namazı idi.

 

CERVANTES OSMANLIYA KARŞI

     Bu câmi için en ilginç hâdiselerden biri de şudur:

    

      7 Ekim 1571 tarihinde Korint Körfezi’nde yapılan İnebahtı Deniz Muhârebesi’nde Osmanlıya karşı savaşan haçlılar arasında meşhur bir de romancı vardı: İspanyol yazar Miguel De Cervantes. Şu “Don Kişot” isimli hikâyesiyle tanıdığımız Cervantes. İspanya ve Venediklilerin Osmanlılara karşı hazırladığı sefere asker olarak katılmıştı. “Yüzyılların gördüğü en büyük savaş” olarak nitelendirdiği İnebahtı deniz muhârebesinde sol kolu da sakat kalmıştı Cervantes’in.

   

 

BAHTSIZ YAZAR İNEBAHTI’DA

     15 Eylül 1569’da Madrid’de “kız meselesi” yüzünden bir asilzâdeyi yaralayan Cervantes hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Cezâsı: Sağ eli kesilecek ve 10 yıl sürgünde kalacaktı. Cervantes, elini kurtarmak için İtalya’ya kaçtı. Beş parasız olduğu için de orduya katılmaktan başka çâre bulamadı.

     1570’te Sultan 2. Selim Kıbrıs’ı fethedince, Papa 5. Pius, Osmanlılara karşı haçlı ittifâkı kurulması çağrısında bulundu. Bu çağrıyı sâdece İspanya ve Venedik kabul etti. Deniz muhârebesi için hazırlanan Roma’daki İspanyol birliğine katılanlar arasında Cervantes de vardı. 7 Ekim 1571’de Osmanlı donanmasıyla yapılan İnebahtı Deniz Savaşı’na katılan Marquesa adlı kadırgada bulunan Cervantes, iki defa göğsünden yaralandı. Bir top güllesiyle de sol elini kaybetti. Sağ elini kurtarmak için Madrid’den kaçan ünlü yazar, sol elini kaptırmıştı İnebahtı’da Osmanlı toplarına.

     Hani sadrazamımız Sokollu Mehmet Paşa, 7 Mart 1573’de Venedik büyükelçisi Barbaro’ya : “Biz sizden Kıbrıs’ı alarak kolunuzu kestik. Siz ise donanmamızı yenmekle bizim sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kol yerine gelmez ama tıraş edilen sakal daha gür biter” demişti ya; işte o mağlûbiyet İnebahtı savaşında vâkî olmuştu. Sadrazamın yaptığı teşbihi ise Cervantes bizzat yaşamıştı sol kolunu kaybederek.

     Sokollu’nun dediği gibi İnebahtı’da tıraş edilen Osmanlı sakalı, 5 ay sonra uzadı. Ve Kılıç Ali Paşa kumandasında 300 parçalık bir donanma şeklinde Akdeniz’de, İtalya açıklarında arz-ı endâm etmeye başladı.

İNEBAHTI ÇOLAĞI

     Beş yıla yakın Akdeniz’de dolanan, dâimâ Osmanlı leventleriyle savaşan Cervantes, “El Manço Lepanto” (İnebahtı Çolağı) lâkabıyla ün yaptı.

     Navarin’de, Tunus’ta ve Halkü’l Vâdî Kalesi’nde (Le Goulette Limanı) savaşmakla kalmadı, Müslüman tâcirlere de sataşıp, sâhil köylerini yağmaladı.

     Nitekim 1575 yılında, “bir başka vazifeye atanması için” Napoli vâlisi Don Juan’dan tavsiye mektubu almayı başardı. Ancak İspanya’ya dönerken bindiği İspanyol gemisi, Marsilya açıklarında Cezayirli Türkler tarafından kuşatıldı. Ve Arnavut asıllı Türk denizcisi Deli Memi tarafından esir alındı. Deli Memi, İnebahtı Savaşı’nda 42 parçalık filosunu Haçlıların eline geçmekten kurtaran Uluç Ali Reis’in yardımcılarındandı. Cervantes’in yeni sâhibi artık Uluç Ali Paşa’ydı.

     Cezâyir’de 5 yıl esâret hayâtı yaşayan Cervantes, kaçmaya kalkınca prangaya vuruldu, tek kollu kürek mahkûmu bir forsa oldu. Nihâyet İstanbul’a yollandı. İşte tam bu sıralarda Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa, Sultan 3. Murat’tan destur almış, Tophâne’deki câmiini yaptırıyordu.

     Şimdi bu kadar hikâyeyi niye anlattık? Son perde için. İşte filmimizin son sahnesi:

DUVAR İŞÇİSİ CERVANTES

     Tek kollu yazarımız Cervantes de Tophâne’deki Kılıç Ali Paşa Câmi inşâatında duvar işçisi olarak çalıştırıldı. ( Mimar Sinan’ın emrinde cami inşaatında çalıştırılan esirlerin isimlerinin yazılı olduğu defterler vakıflar arşivinde bulundu ve amelelerin içinde ünlü yazar Cervantes’in de ismine rastlandı ) Câmi 1580 de tamamlandı ve Cervantes, beş senelik esâret hayâtından sonra nihâyet memleketine dönebildi. İhtimâl, iyi çalışması karşılığında hürriyeti vaad edilmiş olacak ki, câmi tamamlanınca Cervantes de hürriyetine kavuştu. ( Ya da çok inandırıcı olmayan bir rivâyete göre dostlarının ödediği kurtuluş fidyesiyle )

      ZİNDANLARDA BİR ÖMÜR

     Hayâtının kalan 36 yılını özgürce yaşadığını sanmayın. Ömrünün sonlarına doğru yazdığı ve kendi hayâtıyla alay ettiği meşhur eseri Don Kişot’u yine hapishânede yazmıştı. 1587 de vergi memurluğu yaptığı sırada, halktan topladığı vergiyi bir bankere kaptırdığı için 2 yıl hapis yattı. 1589’da kilise malını kötüye kullanmaktan tutuklandı ve aforoz edildi. Donanma ambarına kâtip olduğu yıllarda zimmetine mal geçirdiği için tekrar tutuklandı ve bu yüzden 18 yaşındaki eşi tarafından da terk edildi. Artık hapishânede bol bol vakti vardı, Don Kişot’un yel değirmenleriyle savaşını anlatmak için. Şöhretine sebep olan bu eseri 1605 yılında tamamladı. Âhir ömrünü asâletmeaplara methiye yazmakla geçiren Cervantes, 1616 da Madrid’de öldü. Geride 2 önemli eser bıraktı: Don Kişot ve Kılıç Ali Paşa Câmiinin duvarları. 23 Nisan, Shakespeare ile aynı gün ölen Cervantes’in öldüğü gündür.

 

AVRUPALI YAZARLAR OSMANLIDA AMELE İDİ

     Akdeniz’de 5 yıl boyunca Osmanlı leventleriyle savaşan Cervantes, Türklerden o kadar korkmuş ki, Don kişot gibi bir hikâyeyi yazmış. Hikâyedeki yel değirmenlerinin Türkleri temsîl ettiği söylenir. Don Kişot da aptal bir savaşçıyı, yani Avrupalıları temsîl ediyor. Bu hikâyede Türklerle savaşmanın aptallık olduğunu vurgulamıştır Cervantes.

     İşte Avrupalı aydınlardan ediplerden biri daha. Kendileriyle gurur duydukları yazarları, bizim câmilerimizde inşaat işçileriymiş bir zamanlar. Taş taşımışlar hürriyetlerini kazanabilmek için. Hem de sakat kollarıyla. Floransalı meşhur ressam ve heykeltıraş Leonardo da Vinci, Sultan 2. Bayezid’e iş istemek için yazdığı mektupta, Haliç üzerine bir köprü yapmak için yalvarırken ve mektubu, pâdişâha “Ceneviz’den Leonardo isimli kâfirin gönderdiği mektup” başlığıyla arz edilirken, İspanyol yazar Cervantes de Kılıç Ali Paşa Câmii’nde inşaat işçisi olarak çalışıyordu. Avrupa’nın meşhur ressamları, heykeltıraşları, şâirleri, yazarları, Osmanlı Sultanlarının kapısında duvar işçileriydi bir zamanlar.
 
     Tıpkı Kılıç Ali Paşa gibi Cezâyirli Müslüman Türklere esir düşen Cervantes, eğer Paşa gibi İslâmiyeti seçip Müslüman olsaydı, tâlihi şimdikinden daha açık olacak, O’nun gibi terfî edecek, Osmanlının kudretli paşalarından ya da edîplerinden biri olacaktı belki de.

İTALYA’DA OSMANLI PAŞASI HEYKELİ

     İtalyanların bile sâhip çıkıp kendilerinden saydığı ve hatta adına en büyük meydanlara heykel diktikleri bir serdârıâzam, bir kaptanıderya idi Kılıç Ali Paşa. Ne de olsa Saint Jean Şövalyelerince kaçırılıp İtalya’ya götürülmüştü çocukluğunda. Calabria’nın Licastelli kasabasında bir İtalyan asilzâdesinin hizmetçisi olarak büyüdü. 11 yaşında papaz mektebinde okumak üzere Napoli’ye gönderildi. Yolda Cezayirli Müslüman denizcilerin eline esir düştü. Bundan sonra İtalyanca isminden bozma Uluç Ali diye anılır oldu. Turgut Reis’in yanında yetişip kaptanıderyâlığa kadar yükseldi.

     İtalyanlar, La Castella kasabasının en büyük meydanına Kılıç Ali Paşa’nın heykeltıraş di Dinami tarafından yapılmış bir heykelini dikerek bu büyük deniz kurduna sâhip çıkıp onunla övünmekteler.

     Her neyse. Dönelim biz yine Tophâne’ye;

CÂMİSİNDE SON NAMAZ

     Kudretli mîmârımız Koca Sinan’ın bir kere daha dehâsını konuşturduğu bu câminin hemen yanında Sultan 1. Mahmut’un yaptırmış olduğu Tophane Çeşmesi ve Sultan Abdülmecid’in yaptırdığı Nusretiye Saat Kulesi var.

     Kılıç Ali Paşa, câminin tamamlanmasından sonra yedi sene daha yaşadı. Vefatına kadar vakit namazlarını hep bu câmide kılar; medresedeki talebelerle yakından ilgilenirdi. Bir sabah namazını yine bu câmide kıldı. Fakirlere sadaka dağıtıp evine döndüğünde hastalandı. Hastalığı ziyâdeleşince emr-i Hak vâkî oldu. 92 yaşında vefat etti. Türbesi câminin yanındadır. Ertesi sene de Mimar Sinan âhirete göçtü.

         

                                                                   MAHMUT SAMİ ŞİMŞEK   
                                                                         05–01–2010

 Yazan : admin | Okunma : 15321 |        Yorum ( 0 )